Bir
önceki İhsan Oktay Anar kitabından tam 3
sene sonra almışım bu kitabı elime. Amat’taki terimlerin beni epeyce yorduğu
aşikardı. Orada denizcilik terimleriyle karşı karşıya kalmışken Suskunlar’da da
musiki terimleriyle haşır neşir olduk.
Yine
çeşit çeşit hikaye dinledik. Davut ve Eflatun’un çocukluğundan itibaren
hikayeleri, Asım’ın hayaletinin Sofuayyaş’a musallat olması. Asım’ın, Pereveli
İskender’in, Davut’un Neva’ya olan aşkları. Doktor Rafael’in gizemli evi ve
hikayeler hikayeler.
Bir
aşkın nası çığ gibi bir lanet büyüterek nice ölümlere sebep olması,
Konstanniye’deki 7 musiki üstadının lanetlenmesi, kahinlerin kör olması ve
Batın hayat veren nefesi. Venedikli cüce bir çembola üstadı olan Alessandro
Perevelli’nin esir düşerek Konstanniye’ye gelişi hikayenin temeli oluyor bi
anda. Cümle cümle bunları yazıyorum ki dönüp baktığımda hatırlayabileyim. Evet
hikaye tam bir yapboz, her sayfada alakasız parçaları veriliyor okurun eline ve
son sayfada verilen parça eklenmeden motifin ne olduğu anlaşılmıyor.
Okuduğum
beşinci Anar kitabının ardından söyleyeceğim şu ki, bitmesin Anar kitapları.
Her kitabı sonlandığında daha okunacak kitabı olsun. Geriye kalan son 2 kitabı
Yedinci Gün ve Galiz Kahraman’ı okumaya elim gitmeyecek bir süre biliyorum. Ama
umuyorum ki devamları da gelecektir.