29 Ağustos 2012 Çarşamba

A Spot of Bother

Kitapla ilgili uzunca bir girizgah yapacağım sanıyorumki. Mark Haddon'un daha önce 'The curious incident of the dog in the night-time' isimli enfes kitabını okuduktan sonra haliyle diğer kitaplarını da merak ettim, Türkçe çevirisi yok tabi ki diğer kitaplarının. Ama Mark amca İngiliz olduğundan Londra maceram sırasında kitapçılarda kitaplarını bulmak zor olmadı ve hemen 2 kitabını attım çantaya.

Amma ve lakin, diğer tüm kitapların üzerinde 'The writer of "the curious incident of the dog in the night-time"' yazıyordu. Bu insanı bir durdurup düşündürmeliymiş demek ki. Tek kitapla popüler olunca diğerlerinde çuvallama ihtimaline karşı sanıyorum bu strateji ki nitekim kitap fossss.

Her neyse bu kadar girizgahtan sonra biraz kitaptan bahsedeyim.  503 koca sayfa boyunca 4 kişilik bir aile anlatılıyor ve tam bir yaprak dökümü havası var. Anne eşini aldatıyor, erkek çocuk eşcinsel ve taparcasına sevdiği bir erkek arkadaşı var, kız çocuk ilk evliliğinden minik bir oğlana sahip ve ikinci evliliğini yapmak üzere derken babamızın poposunda bir lezyon çıkıyor ve olaylar gelişiyor.

Toplasan 100 sayfada anlatılabilecek hikaye sakız gibi uzatılmış. Sevemedim beğenemedim, hani sıcaktır aile hikayesidir gevezelikleri de yapamayacağım. Otistik bir çocuğu bu kadar güzel anlatan Mark Amca, tutsun başka hiçbir şey anlatamasın, değişik.

Bir de kitapta beni sinir eden başka bir şey de şu ki, sanki kitabı okuyan herkes İngiltere'ye, Londra'ya ya da Peterborourgh denen yere ait olan bazı şeyleri bilmek zorundaymışcasına yazılmış olması. Örneğin bir dergi ismi, bir tv kanalı, bir İngiliz dizisindeki bir karakter, ya da bir dükkan. Hikayeyi oradan örneklerle anlatacaksan, oraları tanımayan insanlara da açıklama yapmalısın ki neyi neye benzettiğini biz de anlayalım.

Bir edebiyatçıya haddimden fazla eleştiri yaptım sanıyorum ama kitap elimde 2 ay sürününce mecbur söylüyorum işte, halbuki 'çok da fifi' O'nun için de neyse. Buna rağmen kitabın İngilizcesi basit ve eğlenceli olduğu için bir köşeden sempati besledim tabi ki. Goodreads puanım 3 kanka!

25 Ağustos 2012 Cumartesi

Masal Masal İçinde

Kitap ilginç bir şekilde geçti elime. Ahmet Ümit olduğu için de merak edip okudum. Polisiye değil, ilginçtir. Cinayet yok, katili aramıyoruz. Ama aynı merakla okunuyor kitap.

Büyüklere anlatılacak bir masal aslında. Ama kitabın adından da anlaşılacağı üzere masalın içinde masal(lar) var. Kör kervancı, Kuyumcu, Demirci, Müzezzin ve Şapkacının hikayeleri var sırasıyla ve hikayelerinin ne olduğunu sondan başa şekilde öğreniyoruz. Kurgusu böyle olunca da merak edip okutturuyor kendini.

Evde oturulacak boş bir günde okunabilir. Çok uzun değil ve okuması keyifli. Ahmet Ümit'in daha önce sadece tek bir kitabını okumuş olduğumdan yorumum doğru olur mu bilemiyorum ama sanırım alışılmış Ahmet Ümit çizgisinden biraz farklı. Yine alıntı yok =)

23 Ağustos 2012 Perşembe

Bin Muhteşem Güneş

Uçurtma Avcısı'ndan sonra az çok nasıl bir şeyle karşılaşabileceğimi tahmin ediyordum aslında. Ama bu sefer hikayeler kadınların etrafında döndüğü için sanırım daha çok etkiledi beni. Hele bir de Azerbaycan yolculuğum sırasında okuduğum için o coğrafyaya yakın olmanın da etkisi olmuş olabilir.

Meryem'in doğumuyla başlayan kitap ömrünün yarısında Leyla ile kesişmesiyle devam ediyor ve hayatlarını okuyoruz. Afganistan'ın yakın geçmişi yine inanılmaz öğretici bir şekilde aktarılmış. Sayfaları ne kadar hızlı çevirdim bilemiyorum.

Aslında, Meryem'in harami olmasından, çocuğunu düşürmesinden, Leyla'nın çocukluk aşkını kaybedişinden ve kocalarından yedikleri dayaklardan ziyade kitapta ben en çok üzen şey Taliban'ın put diye etiketleyerek, Tarık'la Meryem'in en güzel anılarından biri olan Bamyan Buda Heykellerini yerlebir edişini okumak üzdü beni.

O kadar heyecanlı okudum ki kitabı herhangi bir alıntı yapmaya fırsatım olmadı. Okuyun, okutturun.