28 Aralık 2010 Salı

Ateşi Yakalamak

Açlık Oyunları serisinin ikinci kitabı. Serinin ilk kitabı bana ait değildi onu bitirir bitirmez ikinci ve üçüncünün siparişini vermiştim. Hemen heyecanla başladım ama araya 4 günlük bir Kartalkaya turu girince uzadı biraz. (Dağda kitaba ayırcak zaman olmuyor malum) Bu kitap da bir öncekiyle aynı heyecan fırtınası içinde alçaktan devrim kokular var ve kapıda çeyrek asır oyunları var. Kitabın içinde zekice planlar işlemekte. Devrimler için ne kadar ince elenip sık dokunması gerektiğini sokuyor yazar adeta gözümüze, hırs, örgütlenme, inanma her şey. İlk kitapta sadece oyunların işleyişine Capitol'un ülkeyi yönetim şekline odaklanıyorken bu kitapta yörünge genişliyor hikaye boyut değiştiriyor. Seri kitapları hep birlikte satınalmakta fayda var. İlk kitapla ikincisi arasında sipariş beklerken araya başka bir kitap sokmuştum ama üçüncüye geçerken sadece ikinci kitabın bitmesi yeterli oldu. Heyecan kaldığı yerden devam ediyor.

20 Aralık 2010 Pazartesi

Yabancı

Camus kitaplarının Fransız Edebiyatında önemli bir yeri olduğunu duyuyordum hep. Zamanında Veba'yı da okumuştum zaten. Benim elimdeki kitap İzmir'den bir sahaftan annem tarafından alınmış. 1984 basımıydı. Hani 2000'den sonra basılan kitaplarda dil iyice yalınlaştırılıyor ya, haliyle bu kitap bi önceki jenerasyondan olduğu için yalınlaşma falan yoktu. İlk başta acaba çeviri mi değişik geliyor bana diye düşünmeye başlamıştım okurken ama sonra kitabın basımının eski oluşunu hatırladım. Kitap kısacıktı zaten, İzmire giderken yanıma almıştım uçakta okumaya başladım, 2 gün sonra dönerken yine uçakta bitirdim. Hayata bakışı farklı bir insanla karşı karşıyaydım kitapta, yaşadığı şeyleri yaşamış olması ya da yaşamaması bile umurunda değil. Değişik bir psikoloji, sevmiyor, hissetmiyor, ağlamıyor. Burçlara çok inandığımdan değil ama duygusal bir insan oluşumu, yer yer sabırlı olup sınırını aştığım zaman utanmadan ağlayışımı hep balık burcu oluşuma bağlarım, bu yüzden hissetmemek, ağlamamak bunlar benim için imkansız şeyler. İmkansız diyerek kestirip atmamalı tabi ki insan neler yaşayarak ne durumlara geliyor. Kitap bittikten sonra kişinin üzerine düşünülesi, sorgulanası. Tüm bunların dışında hayatın değişik dönemlerinde tekrar okunası bir kitap. O anki psikolojiye bağlı olarak her seferinde başka anlamlar bulmam mümkün

11 Aralık 2010 Cumartesi

Açlık Oyunları

Bu kitabı da yine Barcelona'dayken Işılcan tutuşturdu elime. "Kızıııımm küçücük çocukları kapatıyorlar bi yere birbirlerini katledişlerini izliyorlar mutlaka oku" dedi. Bununla birlikte bir de Suskunlar'ı verdi ama onu daha okuyamadık tabi onun da sırası gelecektir. 

Olaylarımız Capitol denen ülkede geçiyor. Ülkeye ait 12 adet mıntıka, ki zamanında 13adetlermiş, ve ülkenin bu mıntıkaları sömürüşü konu ediliyor. Her bir mıntıkanın ülke ekonomisine belirli misyonları var. Bizim esas oyuncuların mıntıkası yani onikinci mıntıka da maden ocaklarıyla katkıda bulunuyor Capitol ekonomisine. Her yıl ergen çocuklardan bir kız ve bir erkek olmak üzere kurayla alıyorlar her bir mıntıkadan ve sonunda yaşayan tek bir kişi kalana kadar tüm birbilerini katledişlerini ekranlardan seyrettiriyorlar tüm halka. 

Anlatım edebi olmamakla birlikte birinci tekil şahsın ağzından yani Katniss Everdeen'in ağzından yazıldığı için bir çırpıda okunabilen kitaplardan. Yine bu kitabımızda da fantastik anlatımın yanı sıra aşk tabiki de var. Zamanında Aysu'nun bana izlettirdiği Jim Carey'nin The Truman Show'unun tadını aldım kitabı okurken. Arena onu yönetenlerin elinde olduğu için her şeyleri istedikleri gibi değiştirebliyorlar. Kurulan küçük dünyanın tanrısı oluyor Capitol. Dereleri kurutup, ani yağmurlar yağdırıp ateş topları fırlatabiliyorlar her yerden. Kitap bir üçlemenin parçası devamı da okunacaktı elbette. Üçlemelerin hepsinde olan ilk kitabın tadı başkadır hissiyatı bunda da geçerli olacak mıdır, göreceğiz.

22 Kasım 2010 Pazartesi

Rüzgarın Gölgesi


Kitabı Barcelona tatilim öncesi canım Chill Is arkadaşımın tavsiyesi üzerine almıştım. Kitapta Barcelona çok iyi tasvir edildiğinden, okurken oradaymışcasına sokakları, mekanları hayal edebileceğimden bahsetmişti hakikaten de öyle oldu. Kitaba başladığım haftasonu Barcelona'ya gittim ve döndüğümde de kitabı bitiriverdim bir çırpıda. 

Tibidabo'yu gezmedim. Aslında Barcelona'ya bir kez daha gidebilmek için geride gezilmedik bir kaç yer bıraktım doğru, o yüzden Tibidabo sokaklarını hayal edemedim ama diğer tüm sokaklar isimler hep tanıdıktı. Bir kitabın peşindeki macerayı konu alan kitabın beni içine alması hiç zor olmadı. Hep bana ilginç ve çekici gelmiştir bir kitaptan ya da bir filmden etkilenen insanlar bunu felsefe edinmeleri falan. Bu kitapta da böyleydi aynen. 

Unutulmuş Kitaplar Mezarlığında küçük Daniel'in seçtiği "Rüzgarın Gölgesi" adlı kitap ve ardından yaşadığı serüvenleri güzel bir kurguyla anlatıyor. Gönül isterdi İspanyolcam roman okuyacak kapasitede olsun ve bu kitabı İspanyolca orijinalinden okuyayım ama henüz namümkün. Adeta içinde her şeyi barındıran filmler gibi aşk, ihtiras, yalan dolan her şey var kitapta ama bunların uyumuna öyle bir kaptırıyor ki insan kendini okurken, kitabın sonuna geldiğinde olaylar çözülürken garip tepkiler verebiliyor. 

Ah bir de o hayran olduğum hispanik isimler yok mu, Daniel, Beatriz, Penelope, Fermin Romero de Torres, okuması bile melodik. Hakkında yorum yazdığım ilk kitap olarak raflardaki yerini alan bu canım kitap beni hispanik kültürün diğer kitaplarını okumaya da yönlendirmiyor değil. Barcelona seven, gidip görmek isteyen ve hatta gidip gören herkese tavsiyedir benden. Gidip yerini araştıran arkadaşım Tibidabo No:13'te öyle bir malikane olmadığını söylüyor ama Daniel ve Fermin'in ve hatta Beatriz'in maceralar yaşadığı o sokakları da gezmenin de hoş bir hissiyat olacağını düşünüyorum.