4 Mart 2016 Cuma

Galiz Kahraman

Belki de İhsan Oktay Anar'ın benim zihnimde en az iz bırakacak kitabıydı...

Bu cümleyle başlamak istedim çünkü ne bileyim, ağzım kulaklarımda bitirirken Anar'ın kitapların, bu sefer o tat kalmadı bende. Kapağı kapattığım an beni kendine bağlayan detaylar olmadığını hissettim. Nitekim bloga geç yazarken de aslında aklımda hikayeyle ilgili çok detay olmadığını hissediyorum.

Kendini insanlara beğendirmek isteyen, çirkin kahramanımız İdris Amil Hazretlerinin hikayesini okuyorum, şair olmaya çalışmasını, filozof olmaya çalışmasını, artist olmaya çalışmasını... Her işi berbat edişini, aşık oluşunu, tehdit edilişini kısaca dünyaya işlerini eline yüzüne bulaştırmaya gelmiş bir anti-kahramanı.

Diğer kitaplarından farklı olarak İhsan Oktay Bey'in bu kitabı günümüze daha yakın bir zaman diliminde geçirmesi ilk dikkatimi çeken şey oldu. Çok daha eskilerin Beyoğlu'nu, Galata'sını okurken, apartmanların, arabaların olduğu daha yakın tarih Kasımpaşa'sını okuduk.

Geriye kala kala bir tek "Yedinci Gün" kaldı. O da evdeki rafta merakla okunmayı bekliyor.