30 Nisan 2011 Cumartesi

Mevlana - Aşk Beni Sende Öldürür

Mevlana, 2011 yılında hakkında en fazla kitap okunan kişilerdendi sanıyorum. Ben de Işıl'dan da adını duyduğum Okay Tiryakıoğlu'nu tercih ettim. Yazarın okuduğum ilk kitabıydı ve Mevlana hakkında gerçekten hiçbir şey bilmediğimden benim için yararlı bir kitap oldu. 

Sanıyorum ki Okay Tiryakioğlunun diğer kitapları daha romanvari. Bu biraz daha hikaye, alıntı gibiydi. Mevlana'nın babası Sultan-ül Ulema Baha Veled'den başlıyor hikaye, Mevlana'nın çocukluğunu da görüyoruz. Belh şehrinden Konya'ya gelişleri de anlatılıyor, Moğol saldırıları da. Benim gibi din ile çok yakın ilişkisi bulunmayan biri için ilginç bi kitaptı gerçekten.  

Aşk, dostluk, iyi insan olma çok güzel anlatılmış keşke herkes dini böyle anlasa tabi ama günlerce tutulan oruçlar, 15 gün sonunda yapılan iftarlar, buz gibi havalarda kılınan namazlar zor tabi. Kitabı beğendim tabiki, Mevlana - Şems ilişkisi çok ayrıntılı ve uzun anlatılmıyor, sadece o ilişkiyi anlatan kitaplar da var onlar da okunmalı. Hele sadece 2-3 sayfa bahsedilen Kimya Hatun'un bir hikayesi var ki, adına kitap da yazılmış, çok üzücü o kitabı da okumalı. Mevlana'nın o meşhur sözlerini hangi durumlarda söylediğini okumak eğlenceliydi. Şiirler, gazeller güzeldi. Hele Şerafeddin Lala ve Belh şehrindekilerin mektuplaşmaları durumları hakiki bi şekilde yazıya dökmeleri hoştu.

25 Nisan 2011 Pazartesi

Kinyas ve Kayra

Hakan Günday'ın adını bir çok yerde sık sık duyar olmuştum. Kinyas ve Kayra da en ünlü romanı olarak anılıyordu. Merak edip siparişini verdim. Kalınca bir kitaptı ama okuması çok keyifliydi. Kitap hiç duymadığım şehir isimleriyle Afrika'da başlıyor. Afrika'nın o bilinmeyen yaşam tarzını anlatıyor. Adları gerçek olmayan Kinyas ve Kayra'nın hikayesi. Nihilist iki kişi, Türkiye'den 21 yaşında çekip giden hayatların, varolmanın, aidiyetin hiçbir şeyin öneminin olmadığını düşünerek yaşananlar. Afrika, Meksika, Türkiye üçgenindeki hikayeler. En sonunda ayrılan hayatları ve devamı. Cümlelerin her biri üzerinde saatlerce düşünülmüş olmalı. Kocaman kocaman laflar var. Her bir cümleye hayran olmamak elde değil. Uzun saçlı, bıyıklı bana birilerini hatırlatan Kayra ve yakışıklı janti cocuk Kinyas. Hayatları öyle başka yerlere savruluyor ki, Kayra'ya üzülmemek çok zor. Kayra zihinsel ölümü seçerek hayata veda ederken, Kinyas'ın HIV virüsü taşıyarak farkında olmadan kendini hayattan soyutlaması ve bunların okura aktarılışı güzel. Güzel kitaptı uzun zamandır merak ediyordum. Kurgu güzeldi anlatımın zıplayışı hoştu, kitabı iki ağızdan okumak ilginçti. Kısacası beğendim!!!
"Çok şey gördüm beni yüzüstü gömün."

20 Nisan 2011 Çarşamba

Belki Defne

İş yerinden arkadaşım Cuci'nin  Marquez kitabıyla beraber getirdiği bir kitaptı. Kitapsız kaldığım bir dönemde boş kalmamak için okudum. İki gün içinde bitirdim kitabı ama bunun sebebi çok mükemmel ve akıcı bir kitap olması değil. Okunmayacak bir kitap değil hatta güzel de bir kitap ama sanırım ben böyle kitapların insanı değilim. 30 yaşını aşmış insanların anlatıldığı, evlilikler, aldatmalar ve orta yaş dönemlerinin anlatıldığı bir kitap olduğu için sevemedim. İlerleyen yaşlarımda okusaydım belki daha çok hitap ederdi bana. 

Defne'nin kocasıyla yaşadığı kötü ilişkiden sonra yalnız yaşamaya başlaması bu sırada tanıştığı insanlarla yaşadığı anılar ve sonunda zorlandığı bir tecrübe. Kitapta yaşanan olayın benzeri bir zamanlar adını konusuyla duyuruan "Türev" filminde de vardı. İnsanlar gerçekten yakın arkadaşlarından değişik taleplerde bulunabiliyorlar. Oldukça ilginç. Ama tüm yaşananlardan sonra Defne eşine dönme kararı aldı. 

Kitap yaklaşık 300 sayfaydı ama neredeyse yarısı sadece ayrıntı ve betimlemeydi. Kitapta ana karakterlerden Sahir denen adam öyle güzel anlatılıyordu ki kitapta adama aşık oldum nerdeyse. Kitap aşırı bir şekilde rakı içme isteği uyandırdı bende bir de. Yaşı büyük eşit 30 olanlara tavsiye edebileceğim bir kitap olmaktan öteye gidemedi ama yine de.

16 Nisan 2011 Cumartesi

Benim Hüzünlü Orospularım

Bir gün içinde başlayıp bitirdiğim bir kitap oldu. Adını bilmediğimiz ihtiyar delikanlımızın 90. yaşgünü için kendine armağan olarak bakire bir kız istemesiyle başlıyor kitap ve bu yaşında ilk kez hissettiği aşk duygusunu anlatıyor. Vay anasını diyebileceğim bir kitap değildi ama beni biraz da olsa yaşlanma, o yaşta hayata bakma, daha önce yapabildiğin şeyleri artık yapabilme yetisine sahip olamama gibi şeyleri düşünmeye itti. Yazarın diger kitapları da yolda siparişler gelsin onları da okuyacağız.

12 Nisan 2011 Salı

Kürk Mantolu Madonna

Sabahattin Ali okumaya başlama gibi radikal bir karar aldıktan sonra aldığım bir kitap oldu kendisi. 160 sayfa olmasına rağmen 1 haftada bitirdim sebebini net olarak bilmiyor olmamla birlikte, sanırım Yapı Kredi Yayınları'nın önsözünde de bahsettiği gibi kitabın baskısında diline hiç dokunulmaması ve aynı 40'lı yıllarda yazıldığı şekliyle kalmış olmasıydı. Hatta öyle ki yer yer eski Türkçe kelimelerinin sayfa altında dipnot şeklinde açıklamaları vardı. Kitap iki bölüm halinde. İlk bölümde Raif Bey'i anlatan iş arkadasının ağzından çıkarken, ikinci bölüm Raif Bey'in kendisini, kendi ağzından yazdığı defterden okuyuşumuz şeklinde. Babası tarafından 24 yaşında Almanya'ya sabunculuk işini öğrenmeye giden Raif Bey ana karakterimiz ve Almanya'da büyük ama tarfisiz bir aşkla tutunduğu Maria Puder: Kürk Mantolu Madonna. Hüzünlü bir aşk hikayesi yazıldığı döneme ait güzel hikayelerden. Raif Bey'in hayatının devamı üzücü ama yaşadığı o deneyim O'na tüm hayatı boyunca yetmiş. Ne aşklar var diye düşünmüyor değil insan. Amma ve lakin kendimi kaptırarak bir solukta tekrar okumam gereken bir kitap, içine girip yaşayarak okumalı.