31 Ocak 2012 Salı

Kodin

Kodin'i okudum, bitirdim. İncecik bir kitap, yaklaşık 100 sayfa kadar, ama bir roman değil tatlı bir hikaye. Üç bölüm olarak anlatılıyor.
Kahramanımız Adrian (Adrien, Adriyen) açısından bakılarak Kodin anlatılıyor. Çevresi, çirkinliği, başına gelenler ve hazin sonu...
Kitabın içeriğinden ziyade çok eski bir kitap oluşu etkileyiciydi benim için. 1951 yılında basılmış bir kitabı ilk kez elime aldım. Bundan önce okuduğum en eski basım kitap sanıyorum 1984 basımlı Yabancı (Albert Camus) idi. E kitap bu kadar eski olunca hem sayfaları bir arada tutmak çok zordu hem de çeviriyi anlamak imkansıza yakındı. Bir Türk olarak Türkçe okuduğum kitabı anlamakta yer yer zorlandım, bilmediğim bir sürü kelime vardı, değişik bir tecrübe oldu benim için. Sahaftan alınmış bir kitap olduğu için ilk sayfasında eski sahibinin adı da yazıyordu: Rüknettin!. Aklımda bu kitapla ilgili yer edecek en etkili şey de bu isim olacak sanıyorum.
"...Adriyen, dostum! Kan kardeşi, bambaşka şeydir o!... Belki de hiç mevcut olmayan bir şey! Kan kardeşi, başkasının hatrı için değil, kendiliğinden dost olan insandır; o zaman sevgisi büyük, menfaatsiz olur, içimizi ısıtır! Çünkü birine iyilik ederek kendini sevdirmek kolaydır; ama düşünüyorum da bugün diyorum ki acaba kendiliğinden seven insan çok kuvvetli sevebilir mi?...

26 Ocak 2012 Perşembe

Atuan Mezarları - Yerdeniz 2


Yerdeniz serisi hızla devam ediyor. Bambaşka bir hikayeyle başlayıp ana hikayeye bağlandık, İhsan Amca tarzı ama tabi o kadar vay anasını dedirtecek cinsten değil. Hikaye Kargad Adaları'ndan Atuan'da geçiyor, Mahal topraklarındaki Tanrıkrallık ve rahibelik anlatılıyor. Minik kahramanımız Tenar, yeni başrahibe olarak yetiştirilmeye başlıyor ve tüm Atuan Mezarları onun sorumluluğu altına giriyor. Kocaman devasa bir labirent tünelde bulunan hazine Tenar tarafından korunuyor. Hikayenin ilk kitapla bağlantısı çok güzeldi, ilk kitapta bağlantının ikinci kitapta kurulacağından bahsediliyordu zaten bilerek okunuyor o yüzden ama Ged ile Tenar'ın buluşması çok hoştu.Dev karanlık labirent öyle gerçekçi ki ufak iç daralmaları yaşadım okurken. Cinsellik konu ediliyor yaziyor kitabin arka kapağında, her şeyi o kadar farkli yöne yormak mümkün ki 150 sayfalik kitaptan binlerce anlam çikarilabilir. Yerdeniz felsefesi bu sefer çok kullanılmamış hatta ilk kitapta okuduğumuz şeyler sık sık tekrarlanıyordu. İlkine kıyasla daha silik ama yine de bir o kadar güzel.

19 Ocak 2012 Perşembe

Yerdeniz Büyücüsü - Yerdeniz 1


Yerdeniz Büyücüsüyle birlikte fantastik edebiyata hızlı bir giriş yaptım sanıyorum. Le Guin'in önce üçleme olarak başlayan daha sonra beşlemeye tamamlanan Yerdeniz serisinin ilk kitabı. 
İlk önce Harry Potter'ın yüksek ölçüde bu seriden esinlendiğini düşündüğümü söylemeden edemeyeceğim zira Hogwarts yerine Roke, Draco Malfoy yerine de Jasper var. Yani ben okudukça öyle hissettim de diyebiliriz.
Bambaşka bir dünya Yerdeniz, yüzlerce adadan oluşuyor ve üzerinde yaşayanlar tarafından tepsi şeklinde olduğu, en doğusuna ya da en batısına gidildiğinde Yerdeniz'den düşüleceğine dair bir inanç var. 
Kahramanımız Ged (Çevik Atmaca) kendi köyünde yaşanan bir sis olayını savurmakla birlikte doğuştan büyücü olduğuna inanılan bir kahraman. Önce kendi adasında büyücü olarak yetiştirilmek üzere alınıyor ardından Roke Büyücülük Okulu'na kendi isteğiyle gidiyor. Yaşadığı bir çekişmeyle kendine düşman bir Gölge ile başetmek zorunda kalıyor ve bir kaçış-kovalamaca hikayesi başlıyor.
Ayrıntılar, o dünyanın kendine has özellikleri çok güzel anlatılmış. Örneğin bir kişinin gerçek adını (Kadim Lisan) ismi veren kişiden başkası bilmiyor çünkü bir kişinin gerçek ismini bilmek onun güçlerine de sahip olmak anlamına geliyor. Bu ayrıntı kitabın temel taşlarından biriydi ve hikaye içindeki kullanılışları çok güzeldi.
Ayrıca bir de otak hikayesi var. Büyücülerin devamlı yanlarında taşıyabilecekleri bir hayvan olabiliyor, tıpkı Ged'in otağının olması gibi. Ben de devamlı cebimde omzumda taşıyacağım bana sadık ve beni ölümden döndürebilecek bir hayvanım olsun isteyebilirim. Seri ne zaman biter bilemiyorum ama gerçekten okuması keyifli olacağa benziyor.
Yapabileceğim tek eleştiri ise incecik kitaba çok fazla bilgi, ayrıntı, detay konulmuş olması. Bu nedenle bir çırpıda değil de sindire sindire ağır ve özümseyerek okumak gerekiyor.
" ...Nereye gideceğini bilmediğinden, önüne çıkan ilk kasabalıya Roke Okulu'nun müdürünü nerede bulabileceğini sordu. Adam onu şöyle yan gözle uzun uzun süzdükten sonra, 'Akıllıya soru gerekmez; aptal ise boşuna sorar,' deyip yoluna devam etti..."
"...genellikle Ged konuşmalarını, Ogion'un ona yıllar önce bir sonbaharda, Gont Dağı'nın sırtlarında söylemiş olduğu bir şeyi mırıldanarak bitiriyordu: 'Duyabilmek için, susmak gerekir'..." 


12 Ocak 2012 Perşembe

Çavdar Tarlasında Çocuklar

2012'nin ilk kitabı olarak okunan Çavdar Tarlasında Çocuklar'ı çok duyup merak edip almıştım. Bende bu erkek çocuğu hikayeleri takıntı haline mi geldi bilemiyorum ama burda o küçük erkek çocuğunu iyice büyüttüm sanırım artık.
Holden'ın, ergen kahramanımız, hayata bakışı, okuldan atılışı, kardeş sevgisi, etrafındaki olaylara bakış açısı anlatılıyor kitapta. Hayattan vazgeçmeye ramak kalan ruh hali söz konusu. Duygusal ağırlığı oldukça yüksek bir kitap bence. Hani şu oluyor, bu oluyor, atlıyor zıplıyor kitabı değil kesinlikle. Aktarılan ruh hali, her bir cümle içinde gizlenmiş. 
Yalan söylemeyeyim bayılarak okumadım ama sevdim. Ördek ve donan göl hikayesi gülümsetti beni bol bol.
Bir de, haddime olmasa da, çeviriyle ilgili söylemek istediğim birkaç bir şey var; kitabın İngilizce orijinaline çok sadık kalınmış olmalı ki dublajlı bir film havası vardı. En çok da "e peki ben ne yaptım" öbeği geçiyordu ve biraz da rahatsız oldum açıkçası okurken.
" Ona geri zekalı demenizden nefret ederdi. Zaten bütün geri zekalılar kendilerine geri zekalı denmesinden nefret ederler."
"Olgunlaşmamış insanın özelliği, bir dava uğruna soylu bir biçimde ölmek istemesidir, olgun insanın özelliği ise bir dava uğruna gösterişsiz bir biçimde yaşamak istemesidir."