20 Kasım 2011 Pazar

Şahane Hatalar


Eğlencelik, çerez, yarım saatlik bir kitap. Ben küçükken, okumayı ilk öğrendiğimde okurdum böyle oyunlu, sonu opsiyonlu kitaplar. Dili çok basit zaten pek bir eğlenceli tarafı yok. İki opsiyon seçerek iki kez okudum hep öldüm. Zaten hep ölünüyormuş. Yani öylesine okumuş oldum neyse.

18 Kasım 2011 Cuma

Erken Kaybedenler

Erken kaybedenler sahafta Emrah Serbes adını görüp aldığım bi kitaptı. Roman değil içinde küçük öykücükler var. Ergen erkeklerin hayatlarından kesintiler. İçindeki 8 öyküden beni en çok çeken ilk ve sonuncu öyküler oldu: Anneannemin Son Ölümü ve Kimi Sevsem Çıkmazı. Zannediyorum yazar da o hikayeleri özellikle ilk ve sonuncu olarak belirlemiş. Öyle okuduktan sonra hayatının anlamının bulunacağı, erkek milletinin davranışlarının çözüleceği bir kitap değil kesinlikle. Kitapta hikayelerini anlatan erkekler kimi zaman bizden kimi zaman bizden çok farklı. Yani benim çocukluğumda anneleri iki oyuncağından birini yanına almasını söylediğinde kararsız kalan çok arkadaşım vardı, yaşıtları kızların göğüslerini ellemek isteyenler de vardı tıpkı kitaptaki gibi ama bıçak ya da silah taşıyan ya da kitapta bahsi geçtiği kadar sigara içeni yoktu. Ama yazarın çocuklara kitapta bahşettiği zeka filizleri inanılmaz güzeldi. Öyle akıllıca ve güzel cümleler çıkıyordu ki ağızlarından çocuk saflıklarıyla enfes bir hale dönüşüyordu.
Bir de Oğullar ve Rencide Ruhların peşinden okumuş olmam da hoş oldu. O erkek çocuk felsefesinden çıkmadan güzel gitti bu kitap üstüne. Alper Kamu biraz daha büyümüştü bu kitapta o kadar. Tavsiye ederim incecik bir kitap zaten, o tatlı çocukların hem cin hem çocuk zekalarıyla yaşadıkları şeyler çok tatlı...

"...hadi lan oradan sayın başkanım..."
" ... ama yapamadım. neden? çünkü büyüdükçe arzularım küçüldü, şaşkınlıklarım küçüldü, beklentilerim küçüldü. büyüdükçe öyle küçüldüm ki içimde taşıyacak bir şey kalmadı. büyümenin bir bedeli varsa işte bu, yarım metre uzadım, yirmi kilo aldım ve dünyadan vazgeçtim... "
“...ayrıca imkan olsa terör örgütlerine veririm oyumu çünkü bu devletin yıkılmasını istiyorum, çünkü annem babam öldüğü zaman hiçbir şey yapmadı bu devlet, ayrıca yasemin düşünmek için süre istediği zaman hiçbir devlet büyüğünün araya girip işleri yoluna koymak için çaba sarf ettiğini de görmedim. hep boş vaatler; yaralar sarılmadı...”
"... şu hayatta başın sıkıştığı zaman ilk kimi ararsın, seni karşılıksız seven insan kimdir, ne bok yersen ye seni bağrına basacak insan kimdir ? Eğer böyle biri varsa bu akşam onu ara, halini hatrını sor bu vesileyle, yoksa sen de benim gibi yapayalnız kaldığında ufacık bir şeyi danışmak için bile arayacak kimseyi bulamazsın... İstersen yine araşalım, daha 64 dk. bedava konuşma hakkım var çünkü..."

15 Kasım 2011 Salı

Oğullar ve Rencide Ruhlar

Öncelikle Alper Canıgüz'e bir kere daha yıldızlı pekiyi verdiğimi söyleyerek başlamak istiyorum. Tatlı Rüyalar'dan sonraki beklentimi bir hayli karşıladığını söyleyebilirim. 
Hikayemizin kahramanı Alper Kamu (ki bir yerden çağrışım yapıyor okur okumaz) 5 yaşında yaşıtlarından bir hayli farklı bir çocuk. Adeta 5 yaşındaki bedene sıkışıp kalmış koca bir adam. E haliyle çocuk saflığından uzak kahramanımızın başına gelen şeylerin de kendisi gibi tuhaf olması çok normal. Zira kendisi devlet işlerinden, bürokrasiden, rüşvetten, alkolden, kadınlardan, felsefeden her şeyden haberdar. Zaten tanık olduğu cinayeti de aslında bu zekasıyla çözüyor ufaklık herkesi parmağında oynatabiliyor. Kısacası tam bir küçük şeytan.
Kurulan cümleler; birçok şeye iğnelemeler, hayatta her zaman herkesin başına gelebilecek şeylere değişik yorumlar içeriyor. Devamlı yüzde bir gülümsemeyle okunan kitaplardan. 
Hikayenin en güzel bölümü ise kuşkusuz Tatlı Rüyalar'da da karşılaştığımız metafiziksel bir "böyle uyurdu zerdüşt" bölümü. Öztürk'le yapılan diyaloglar ve bir insanın bedenine giriş hikayesi inanılmaz bir betimleme. Zaten kitabın bu bölümüyle ilgili olarak Alper Canıgüz "kitabımdaki 'böyle uyurdu zerdüşt' bölümünün gereksiz olduğunu söyleyenler oldu, diyorum ki ben, bu kitap o bölüm için yazıldı"  demiş. Çok da iyi demiş.
Ha bir de kitabın sonundaki mektup var ki başlı başına sayfalarca yorum yazılacak cinsten. Çocuk saflığı aslında o son sayfada gizli.

"...Zaman bir su gibi akıp gidiyordu. Yüksele filmleri vereli bir hafta, kadınların kıçından işemediğini öğreneli iki yıl olmuştu..."
"...'Buruk bir çocukluk geçirdim Öztürk' dedim, sümüklerimi çekerek. 'Ben devrik cümle bile kuramazdım. Kuramazdım , çünkü korkardım. Sorumluluklarım vardı. Akranlarım bozuk bir Türkçe'yle gül gibi anlaşırken, bütün o gramer kurallarının anasını ağlatarak bildirişirken, giriş gelişme sonuç kavramlarından bihaber, rasgele bölünmüş paragraflarla kompozisyon yazarken, ben... Ben kendime ihanet eder cümlenin öğelerine sadık kalırdım'..."
"...Seni seven arkadaşın, Hakan Tiryaki..."

5 Kasım 2011 Cumartesi

Deniz Katedrali

Barselona sokaklarında nefes nefese geçen bir hikaye daha. İspanya iç savaşı sırasında yaşananlar, kıtlık, emek, aşk her şey vardı bu kitapta. Hikaye zaten baş kahramanın anne ve babasından başlıyor, daha sonra doğumu ve devamını okuyoruz. 
Estanyol ailesinin kaderinin bir derebey tarafından zifaf gecesi çizilmesiyle başlayan hikayenin çizgisi o kadar farklı yerlere saparak ilerliyor ki tam tamına 751 sayfa olan külçe gibi bir kitabın nasıl bir anda bitiverdiği anlaşılmıyor. 
Hikaye; Arnau Estanyol'un doğuşu, Barselonaya gelip vatandaşlık kazanması, aşık olması, Santa Maria del Mar katedrali için çalışması, zengin olması ve yine aşık olması sırasıyla devam ediyor. Betimlemeler süper. Her ne kadar kitabın bir yerinde "hatırlar mısın bir zamanlar fakir ama gururlu bir genç vardı" durumuna bağlayıp beni güldürse de çok beğendim. 
Yine Barselona sokaklarını kitapla birlikte tek tek gezdim, gidip yerinde gördüğüm Santa Maria del Mar katedralini adeta ben baştan inşa ettim. Avrupa tarihiyle ve Engizisyonla ilgili ayrıntılı bilgiye sahip oldum ve ve ve tabiki o enfes hispanik isimlerin hepsine yine ve yeniden hayran oldum. Barselonaya yeniden yolum düşerse bu katedrali bu sefer bambaşka bir gözle ziyaret edeceğim.

"...Katalonya teşrifatçısı Don Pedro, donanma amirali ve din adamı Pere de Montcada, Pedro de Eixérica ve Blasco de Alago; Gonzalo Diez de Arenos ve Felipe de Castre, Peder Joan de Arborea, Alfonso de Loria, Galvany de Anglesola, Arcadic de Mur, Arnau d'Erill, Peder Gonzalvo Garcia, Joan Ximenez de Urrea ve orduları, çalışanları ile savaşa katılmaya hazır daha bir çok soylu ve şövalye..."