28 Temmuz 2011 Perşembe

Dublörün Dilemması

Vay anasını demek istiyorum sayın seyirciler. Bu okuduğum kitap mıydı?? Yok sanırım film seyrettim de kitap okumuş süsü verdim kendime. Vayy arkadaş adam yazmış yani ne diyebilirim ki. Zekice tasarlanmış hikaye yazıya kusursuz dökülmüş. Cümleler özenle yazılmış, alıntılar harika aktarılmış. Tek kelimeyle müthişti. Hikayeyi dört ayrı ağızdan dinliyoruz bu nedenle bir ileri gidiyoruz bir geri geliyoruz aynı anda hikayenin bambaşka noktalarında olabiliyorken hopp yine başladığımız noktaya enfes bir şekilde geri dönebiliyoruz. Kitabın dili ve anlatımı bugüne kadar hiç rastlamadığım türdendi elimden bırakamadım kitabı. Hikayesinde de alışık olmadığımız noktalar vardı başkahramanımız bir albinoydu misal. Hikayede kekeme olan da vardı peltek konuşan da. Teknolojinin nimetleri de çok iyi oturtulmuş hikayeye açık bir nokta bulmak mümkün değil. Özetle bir başkasının kılığına giren esasoğlanımızın başına gelenler, hissettiği ruh hali ve sonunda yaşananlar anlatılıyor kitapta. Okuyup beğendiğim bazı kitapları tavsiye ederken acaba beğenmezler mi diye tereddüt ettiğim oluyor zaman zaman ama bu sefer öyle bir tereddüt yok. Bu kitap okunmalı beğenmeyen çıkmayacaktır, sanmıyorum. Kitapla ilgili sonuç olarak merak ettiğim tek şey yazarın siyasal görüşü ne acaba okurken aklımda nedense hep bu soru vardı. Kitapla ilgili fetva no:1: Murat Menteş araştırılacak!!! Son olarak ekleyeceğim yorum da kitabın arka kapağından apartma olacak: "Ben sevdim eller alsın." 
"İhtiyarların hepsi kambur. Bölünerek mi çoğalıyorlar ne?"

25 Temmuz 2011 Pazartesi

Bizans'ta Üç İmparatoriçe:Theodora & İrini & Zoe

Ahmet Ümit'in İstanbul Hatırası'ndan sonra karar vermiştim Bizans tarihini okumaya. İmparatoriçelerin yönetimdeki önemini de öğrenince önemli üç imparatoriçenin bahsedildiği Derman Bayladı'nın kitabını tercih ettim. 

Öncelikle kitabın diline söylemek istediğim birkaç şey var, fazlalıkla gördüğüm yazım hatalarını bir kenara bırakırsak, bir Bizans hikayesinde çok fazla günümüz dili ve Türk atasözleri kullanılmıştı. Bu nedenle biraz yadırgadım ama hikayeler oldukça ilginç olduğu için gözardı edilebilir tabi ki. 

Gelelim imparatoriçelerimize. Sözkonusu üç imparatoriçeden sadece Zoe hükümdar soyundan geliyor ve aralarında da yine çocuk sahibi olmayan bir tek o. Theodora bir hayat kadınıyken güzelliği sayesinde imparatoriçe olurken, Rum kanı taşıyan İrini de yine saray'a soyun kırılması için gelin olarak getirtiliyor. Taht kavgaları ve acımasızlıklar inanılır gibi değil. Adalet denen kelimeden bahsetmem mümkün bile değil zaten. Kadınların bu kadar söz sahibi olması ne de güzel ne de hoş gibi düşünülse de devlet işlerinde çevirdikleri entrikalar hakikaten korkutucu. 

Saray hayatıyla ilgili bilgiler aldık Bizans için bir de uzun tarihini okumalı. Radi Dikici'nin kitabını alacağım ama aynı anda 5 tane Konstantin, 5 tane Konstantinos yetmezmiş gibi yine 5 tane Iustinus varken 5 tane de Iustinianus var. Gel de hikayeyi karıştırmadan oku. 

15 Temmuz 2011 Cuma

Açlık

Değişik bir psikoloji romanıydı. Ben çok bir hikayesi olduğunu düşünmeden okudum. Bir ruh hali betimlemesi denebilir bence. Ama açlık psikolojisini çok başarılı anlatmış kitap. Birinci tekil kişi ağzından yazılmış olmasına rağmen akıp giden bir kitap olamadı benim için. Yazdığı makalelerle geçinmeye çalışan bir gazete yazarının hikayesi. Yazılarının beğenilmesi ve beğenilmemesi aç kalma olasılığını direk etkiliyordu. Akıl sağlığının açlıktan nasıl etkilendiği çoko güzel ve açık yazılmış o anlamda çok başarılıydı benim için ama içine giremedim kitabın bir an önce bitse diye okudum yalan söyleyemeyeceğim.