30 Aralık 2011 Cuma

Son Hafriyat

Her Temas İz Bırakır'ın ardından nefes almadan devam ettim ikinci kitaba. Kesinlikle ilkinden daha güzeldi benim için. Çünkü Komiser Behzat kitap sonuna kadar konuşmuyordu, sessizlikle ilerliyordu tüm kitap. Bu sefer karakterlere daha hakimdim belki de ilk kitapta uzunca bi bölüm betimlemelerle geçerken burada hikayeye odaklanma söz konusu.

Kendine Red Kit diyen bir katilimiz var, cinayetlerini insanları gömerek işliyor. Psikolojik tedavi görürken bir yandan, öte yandan kendi bildiğini okuyor. Kitapta psikoloğun düşüncelerini anlatan bir bölüm var, her psikolog hastasının nedensiz bir sapkın olmasını ister çünkü eğer nedeni varsa bu bilimsel bir vaka olmaktan çıkar diye. 
Behzat Komiser'in kendi içinde aşmakta zorlandığı noktalar çok iyi aktarılmış, yine alkol sofraları çok cezbedici. Emrah Serbes gerçekten takdir edilesi. Aklındakini olanca doğallığıyla yazıya harika döküyor.

Son söylemek istediğim şey ise bu kitaplar kesinlikle polisiye başlığı adı altında sınıflandırılmaması gereken kitaplar, çünkü katilin kim olduğundan çok cinayet(ler)in sebepleri merak ediliyor. Kıymeti verilmeli.

"...İçinde Tekel biraları olan siyah poşeti Behzat Ç.'ye uzatıp, 'Al,' dedi 'Seversin. Siyah poşet kanser yapıyormuş ama sana bir bok yapamaz. Sen siyah poşeti kanser yaparsın.'...".

17 Aralık 2011 Cumartesi

Her Temas İz Bırakır

Evet ben de Behzat Ç. efsanesine kıyıdan köşeden girmiş bulunuyorum. Ama iyi ki bu kadar geç girmişim ve diziyi iyi ki hiç izlememişim. Çünkü her şeyden bu kadar bihaber olmasaydım kitabın sonundaki o temiz tokadı yiyemeyecektim. Behzat Komiser için kitabın arkasında da açık ve net bir tanımlama yapılmış aslında çok fazla bir şey söylemeye de gerek yok. Müzik yerine telsiz dinleyen bir adam. Cinayet masasında görüp geçirmediği yok ve her komiser gibi ailesi bölünmüş ve parçalanmış.
Polisiye bir roman olmasına rağmen Ahmet Ümit kitapları gibi katili bulmak için okunmuyor kitap. İçki masası sohbetleri, polis teşkilatının iç oyunları için çeviriyorsunuz sayfaları hızlı hızlı ki nitekim tokat da cinayetin çözülüşüyle değil bambaşka bir olayla patlıyor suratınızda. Emrah Serbes'in Erken Kaybedenler'iyle başladık ve bunun hemen arkasından da Son Hafriyat'la devam edeceğiz. Arkasından da diziyi başlarız seyretmeye: Behzat Ç. Bir Ankara Polisiyesi Season01Episode01. =)
"...Gecelik'i, mesleki gözlüklerini bir yana bırakarak, kim şüpheli, kim tehdit etmiş demeden okudu ilk defa. Ona da hak verdi, bu ne biçim dünya! En sevdiği cümle: 'Çocuğun ellerinden kaçan uçan balon, fotoğrafı çekilebilecek en hüzünlü an'..."

"Her aşk kendini yaşar
 Çaldığın kapı kapanır sonunda
 İçinde bir sen bulursun
 Büyümüş, anlamış, yorgun...
                         Ezginin Günlüğü, 'Küçüğüm'....."

9 Aralık 2011 Cuma

Mezarlarınıza Tüküreceğim

Oğullar ve Rencide Ruhlar'ı okurken içinde geçen bir cümleden yola çıkarak buldum bu kitabı. Oldukça ilginç de bir ismi var zaten. Aynı Bülbülü Öldürmek kitabında olduğu gibi aynı dönemlerde Amerika'daki ırkçılıktan yola çıkılarak yazılmış bir intikam romanı. Esas oğlanımız beyaz derili bir zenci ve kardeşinin başına gelenlerden sonra beyazlardan alınacak bir intikamın peşinde. 
İlk başlarda gününü gün eden, içen, kızlarla yatıp kalkan bir adam görürken aslında en baştan o intikam kokusunu alıyoruz. Kitap yazıldığı dönemde ahlaki değerler yüzünden yayından kaldırılmış erotizmi çok pornografik anlatıyor falan denilmiş. O dönem için denmiş olabilir tabi, gerçekten de öyle bir anlatım söz konusu.
Kitapla ilgili bir kaç yerde okuduğum yorumlarda, okuyamadan bırakanların olması gibi çok derinden etkilenenler de var. Aslında etkileyici ve dönemine göre gerçekten çığır açıcı bir kitap. Haddime değil belki ama takdir edilesi.
"...- 'Parfümünüzü değiştirmişsiniz Lou'
 - 'Evet. Hoşunuza gitmedi mi?'
 - 'Yoo çok hoş. Ama biliyorsunuz ki bu yapılmaz.'
 -'Nedir yapılmayan?'
 - 'Parfüm değiştirmek kurallara göre değil. Gerçek, şık bir hanım hep aynı parfümü sürer.'
 - 'Bunu da nereden çıkardınız?'
 - 'Herkes bilir. Bu eski bir Fransız kuralıdır.'
 - 'Biz Fransa'da değiliz.'
 - 'O halde, neden Fransız parfümü kullanıyorsunuz?'
 - 'En iyisi Fransız parfümüdür de ondan.'
 - 'Mutlaka. Ama bir kurala uydunuz mu hepsine uymanız gerekir.'..."

5 Aralık 2011 Pazartesi

Acemi Eğitimi


Çağdaş Türk yazarlarını yakındandan takip etmeye başladığımdan dolayı Can Kozanoğlu’na bir meraktır saldım tabi ki. Kitap tamamen bir anı kitabı, roman demek haksızlık olur.

Yazar içinden geldiği gibi çekinmeden hiçbir anlatım tarzı, üslup sıkıntısına girmeden anlatmış başından geçenleri (?). Hikayeler gerçek mi tam olarak bilmiyorum tabi, tepki vermeyeceğim bu kadar çok hikaye nasıl gelmiş başlarına diye çünkü insanların başlarına geliyor böyle şeyler gerçekten. O gazetelerde okuduğumuz haberler bir yerlerde birilerinin başına geliyor sonuçta. Adana’da başlayıp İstanbul’da devam eden bir hayat. Aile ilişkileri, ölümler, yaşamlar, trajikomik anılar... Güzel bir kitaptı ama hani aklımda pek bir şey kalmadı arkasından. Ya da beni çok etkilemedi. Sadece Şeref Dayı’nın öyle bir hikayesi var ki bir onu unutmam sanıyorum bu kitapta. Mutlaka alın okuyun diyemeyeceğim için kızmaz umarım sayın Kozanoğlu bana ama isteyen olursa kitabı okuması için seve seve ödünç verebilirim.

" Biz, küfürcü ve kavgacı üç kardeş, sık sık sarhoş olan babamız, haylaz ve seks düşkünü Kıvanç Abi, hayallerdeki evlat tipine hiç uymayan Arınç Abla, tüm saflığı içinde vukuatlar işleyen Muammer Enişte... Baba tarafına geçersek; halamı her fırsatta aldatan Yaşar Enişte, aldatılmayı pahalı hediyeler karşılığında affeden halam, ömrünün son gününe kadar gariban kızları taciz etmekten vazgeçmemiş dedemizin hâlâ taze olan anıları... Bunlar çevreye anlatılabilir şeylerdi, çevremizdeki insanlar da böyle yaşıyordu, herkes birbirini anlıyordu. Ama genelevde çalışan bir gelin... Çevremizde böyle bir şey yoktu..’Ah Şeref...ah Şeref....’"