26 Haziran 2012 Salı

Bizim Büyük Çaresizliğimiz

Su gibi bir kitap, büyük bir bardak suyu tek yudumda içmek gibi, bir solukta bitiyor. 

Hikayesini çok da anlatmak istemiyorum, aslında zaten öyle başı ve sonu olan bir hikayesi de yok bence. Birinci kişinin ağzından arkadaşına yazılmış bir mektup gibi, aynı kıza aşık olan, aslında birbirlerine de gizli bir aşk besleyen iki en yakın arkadaşın hikayesi.

Gerçekten büyük çaresizlik. Ama çaresizlik olan kitapta da bahsedildiği gibi aynı anda aynı kadına aşık olmak mı yoksa seslerimizin artık dışarıda çocuk seslerine karışmıyor oluşu mu? 

Fantastik, underground kitaplar okuyacağım derken, böyle kitapları es geçiyorum uzun zamandır. Bu çok iyi geldi. Tek gecede bitirilebilecek bir kitap tavsiye ederim.

'... Ardından yedi yıl kuzey yarı kürenin 30. ve 60. paralelleri arasında dolaştın; kayalıklı bir deniz kıyısında çıplak ayaklarının dibinde zıpkınla vurduğun bir orkinosla ve karlı bir günde yakaları kürklü paltonla Nazım'ın mezarında çekilmiş fotoğrafların var.'

' Seninle konuşmanın grameri: Hemen hemen her cümle "hatırlıyor musun" sorusuyla biter, ortak geçmişimizin g'si büyük yazılır, eylemlerimizin kipi daima güzel geçmiş zamandır ve Çetin ile Ender'i birbirine bağlayan bağlaçlar saymakla bitmez.'

' Biz de bu oyuna bir son veriyoruz, normal halimize dönüp o yaşamsal bileşiği tekrar oluşturuyoruz: Ç2SE4. Çetinikisalakenderdört.'

' Her şey gerçekten Nihal'le ilgili miydi yoksa aklım bir dokuma tezgahı gibi mi çalışıyordu, her ipten aynı kumaşı dokuyordum?'

19 Haziran 2012 Salı

Görünmez Canavarlar


Dayak yedim, bariz dayak yedim. Chuck Palahniuk, okuduğum ilk iki kitabından sonra ilk kez feci dövdü beni. Mazoşistçe de bir zevk aldım orası ayrı konu. =)

Herkesin her zaman tam olarak sevmeyebileceği şeyleri okumayı seviyorum, absürd edebiyat, yeraltı edebiyatı vs vs. İşte asıl yer altı ne bu kitapta tam anlamıyla gördüm.

Yüzü silahla yaralanan Shannon’un başına gelenleri okuyoruz. Ama öyle su gibi akıp giden bir hikaye değil.  Sayfa numaraları sanki 1, 2, 3, gibi değil de, 1, 78, 13, 189 gibi gidiyor. Bir ileri bir geri, bir başa bir sona. O yüzden hızlı okunmazsa büyüsüne kolay kapılanacak bir kitap değil.

Shannon’un abisi Shane’in hikayesini okuyoruz.
Shannon’un en yakın arkadaşı Evie’nin hikayesini okuyoruz.
Shannon’un sevgilisi Manus’un hikayesini okuyoruz.
Shannon’un hayatındaki Prenses Brandy Alexander’ın hikayesini okuyoruz.
Ellis, Seth, Alfa Romeo, Hewlett Packard ve diğerleri.
Hikaye karmakarışık yumak haline geliyor ve sonra öylesine hızlı çözülmeye başlıyor ki neye uğradığını şaşırıyor insan.

İnsanların aslında göründükleri gibi olmadıklarını anlatan başarılı bir popüler kültür eleştirisi. Cinsiyet ve seks kavramlarına bambaşka bakış açıları. Kıskançlıklar ve “başkası gibi” olabilmek uğruna göze alınanlar. İnanılmaz.

Kitapla ilgili tek eleştirim var ki o da Türkiyede’ki yayın evi ve çevirmenle ilgili; İlki “emlakçi” değil “emlakçı”. İkincisi de kitabın sonlarına doğru bir cümlede yazılmak istenen “düşündüğüm” kelimesi hiç bir şekilde dikkat edilmeden “düşündbssssssssssssüğüm” şeklinde yazılmış. Cümleyi ilk okuduğumda acaba bir şey mi demek isteniyor yazım yanlışı değil mi ki diye düşündüm ama bariz yanlış sanıyorum ki. Zaten yapacağım eleştiri kesinlikle kitabın içeriğiyle ilgili olamazdı.

“Seth dikiz aynasından göğüslerime bakıp ‘ İnsanlara haftasonu tatilinde ne yaptıklarını sormamızın tek nedeni, kendi haftasonu tatilimizi anlatma isteğimiz,’ diyor.”
“Kimden nefret edeceğimizi bilmediğimiz zamanlar kendimizden nefret ediyoruz.”

12 Haziran 2012 Salı

Dönüşüm

İncecik bir kitap, klasiklerden. Yine kitapçıda rafta görülüp alınıp bir çırpıda şıp diye okunanlardan. Zaten 76 sayfa çok uzun sürmesi beklenemez ama bende uyandırdığı şey, kendini hızlı okutmasının sebebi ayrı sanırım.

Kitabı elime alıp; evet bir mesaj verecek, hayatla ilgili güzel şeyler öğretecek bana diyerek çevirdim sayfaları hızlı hızlı. Ama bitince de bakakaldım boş boş. Verdiğim tepki "eeee yaniiiii" oldu. Bu durumdan çıkarmamız gereken ders ise amaç hızlıca okuyup kitabı bir çırpıda bitirmek değil, anlayarak okumakmış. İlkokul çocuğuymuşçasına bunu söylemem komik oldu ama düşündükçe daha anlamlı geliyor hikaye bana.

Gregor Samsa bir sabah kocaman bir böcek olarak uyanıyor ve ailesinin ona karşı tutumlarını okuyoruz. Aslında ailenin bu dönüşüme şaşırmayışı falan biraz garip evet ama asıl sonraki davranışları önemli. 

Hani şu aralar sık sık duyduğumuz mahalle baskısı, aile baskısı dediğimiz şey var ya; muhafazakar bir ailede sivri bir kız çocuğu olmak ya da eşcinsel erkek çocuğu olmak gibi. Ailesinden ne gibi tepkiler aldıklarını az çok görüyoruz aslında bu hikaye biraz da onu anlatıyor.

Kişinin, birey olarak farklı olmasını kabullenemeyen yakın çevrenin bunu sindiremediği için lanet okuması ya onu yok etmesi ya ondan kurtulması. Üzücü, iç kıyıcı şeyler evet. Çok konuştum galiba. Kısacık bir kitap zaten alınıp okunup üzerine uzun uzun düşünülebilir. 

10 Haziran 2012 Pazar

Cennetimden Bakarken

Elimde sürünen bir kitapla daha karşı karşıyayız. Konusu değişik aslında elimde sürünmesinin sebebini, donuma kadar ıslandığım bir yağmurda kitabın da benimle beraber ıslanması ve tüm yapraklarının birer lahana kıvamına girmiş olması olarak da gösterebiliriz.
Tecavüze uğrayıp öldürülen Susie'nin cennetinden yeryüzünü izlemesi anlatılıyor. İlginç olmasına ilginç ama beniz cezbedemedi bağlayamadı.
Çok da bir şey yazmak istemiyorum aslında. Filmi varmış o izlensin kitap okunacağına ne bileyim.